Sevmek Bu Denli Mi Zor?

Sevmek Bu Denli Mi Zor?

sevmek bu denli zor muŞüpheler doğurgan bir edimden de öte, getirmediğim açılımlarda sürç-ü lisan eden o devingen ses kadar da boğuk bir ruha denk düşen. Sorun addedilen bir şey olmasa gerek, diye düştüğüm yolda anlık bir yalıtım iken, perde arkasından yansıyan ve neredeyse hayatımın arka fonundan ön sahneye geçmeyi maharet bilen. Karışık olduğunun farkındayım zira çözümleme sürecinde ben de bir o kadar zafiyet ile yakın temas içerisindeyim. Şükrettiğim onca şey varken, anlık bir rötuşla hayatıma yön verme telaşı içerisinde anlam veremediğim harici güçler üstelik adından sanından bihaber ve ben yoluma devam ederken, bir zafiyetmişçesine bana tanınan yaşama hakkımın sınırlarının ihlal edilmesi.

İlk kez de değil üstelik ki sayısını dahi unuttuğum anlamsızlıklara eklenen yeni bir zincir ve ben her ne kadar gönüllü olsam da yaşamak adına, gönülsüz bir farkındalık, geliştirdiğim ve bir o kadar sancılı bir var oluş süreci.

Hayat yeteri kadar zor iken, an’ı kıymete bindiren müşfik bir dokunuşun özlemi iken yüreği saran ve akabinde sürece müdahil olan onca yanılgı ve yalan yüklü çekinceleri idrak etmenin de ötesinde mecbur bırakıldığım bir kıyım.

 Hayallerim bu kadar zararsızken ve korunaklı bir dünyanın kıyısında, kuş bakışı seyrederken benliğimi, bir anda kaybolduğum katmanları benliğin yetmezmiş gibi anlam veremediğim dış mihraklar.

 Gönülsüz hiçbir cümlem yok çünkü edilgen bir hayatın izdüşümü tüm yansıyan ve geride kekremsi bir tat bıraksa da geçen zaman zarfında. Büyüten mi acıtan mı? Seven mi sevip de nefret odaklı bir seyre maruz kalan? Çok ama çok gereksiz üstelik körelten bir zafiyet geliştirdikleri bu taarruz ki kime ait olduğundan ziyade, gereksiz bir telaş hem de bertaraf edemediğim yine de pek o kadar umurumda olmadığı.

 Bir günde yarattım yeni dünyamı ki bir günde öldürmüştüm önceki hayallerimi. Ölenlerin ardından yas tutmadan yeni bir hayale yelken açtım ve ardı arkası kesilmedi. Yeni bir gündönümü ki biliyordum bir müddet sonra karanlığın üzerimi örteceğini ve asla da sorun değildi ki hala da süreç aynı istikrarla işlemekte. Geceyi hep sevmişimdir ve karanlığı da çünkü sadece izafi bir boyut adına gece denen. Mademki ışığım aralıksız yanıyordu hiç mi hiç sorun değildi geceyi karalamak ne de olsa gündüz bile zan altında bırakılırken, aydınlık yanımdı asla sönmeyen ışıldağım.

Karışık gibi gözükse de hiçbir detayı göz ardı etmek istemiyorum.

 Çok olmadı desem de neredeyse yarım asra ramak kala ve ben hala bir çocuk kadar yaramaz ve huysuz bir dünyanın mimarıyken asla sorun etmiyorum geliştirilen tutarsızlığı çünkü beslemediğim art niyet asla sahiplenmekle yükümlü kılınabileceğim bir olgu değil.

İnanmama az kalmıştı ki, yangın alarmı çalmaya başladı hem de daha bir iki saat evvel. Kimine göre yangın başlamıştı ama bana göre hayatımım en güzel tevafuku idi üstelik son zamanlarda rast geleceğime pek emin olmasam da… İşte uzaklardan bir eldi dokunan hem de yılların özlemi ile yüreğimin pekiştireci kısaca bir sevgi istilası.

 Mahrem kılınan mademki özelimiz, asla ihanet edemem değerlerime ve karşımdakilerinin sahip olduklarına ya da hak iddia ettiklerine yeter ki asılsız ve destursuz imgelerle süslenmesin beyanatlar. Sorun değil inanın ki çünkü sorun addedilecek ne gibi vukuat olabilir ki müdahil olmam beklentisine sahip oldukları ve benim de asla oralı bile olmadığım.

 Tek bir kelime ile özetlemem mümkün olsa keşke duyumsadıklarımı. Aradığım ve bulamadığım o tek kelime ama bilin ki içinde olumsuz ne bir gerekçe sığdırabilirim ne de gereksiz bir lehçe ile süsleyebilirim yalın tarafını hayatın. Hayat dediğimiz… Sizce sahip olduğunuz mu sahip olmayı arzu ettiğiniz mi?

 Göreceli şıklar ama bir o kadar yanlış. Çünkü tek gerçek var: Sahip olduğunuza şükredin ve asla da ihlal etmeyin başkalarının özelini ve öznel ayrıcalıklarını. Hepimiz biriciğiz çünkü her birimiz özel ve tekiz fakat hangi akla hizmetse, bunu bir üstünlük olarak algılıyoruz. Ne bir ayrıcalık ne de maske takmamızı gerektirecek bir üstünlük. Seyrettikçe film şeridi uzadıkça uzuyor ve tekerrür eden aynı sahne sadece oyuncu değişikliği ile uzamakla meşgul iken aynı hikâye: yer, söv, örsele ve haykır ne kadar haklı olduğunu üstelik detayları dahi kaçırmadan sadece iddia et ve zan altında bırak tüm anlamsızlığın anlam addedilip, bir kareye sığdırdığınız o uzun hayat hikâyesi.

Suçluyum hem de nasıl çünkü inanmayı şart koştum kendimi bildim bileli ama asla hak da iddia etmiyorum a’dan z’ye sahip olduklarımı istismar edip daha da hak iddia etmem konusunda gelin görün ki, elimi taşın altına sokmaktan kendimi alamıyorum çünkü sakıncalarını madem bertaraf ettim öznelliğin ve dürüstlüğün, zor da değil artık yansıtmam gerekenlerin ne denli zaruri olduğunu.

 Farklı bir kimliğe sahip olmayı diler miydim peki? Sanmıyorum ki her ne kadar günlük ritüele uyamamam, bir suç gibi kabul edilse de içimdeki sevgi ırmağının kurumasına asla izin vermeyeceğim. Çok ilginç ki; son zamanlarda kendimden şüphe etmeye kadar yaklaştım, süreç ve zihinsel bir bulanıklık da esir almışken epeydir. Gerçeklerdi mademki rayından çıkan, ben de mi çıkmıştım yoldan? İmdadıma yetişenlere şükürler olsun bunda sevginin sahip olduğu pay en büyük pasta dilimi yüce Yaradan’ın bana bahşettiği.

 Sen, siz ve onlar hatta ben ve yetmedi içimdeki matruşkalar; kimi zaman yılgılarım kimi zaman umutsuz ve kimi zaman çok mutlu belki de galip gelmekten ziyade örselenmenin getirdiği o hayal kırıklığı. Mademki ben bana aidim, suç mudur bir insanın hayallerine sahip çıkması ve inanın ki hiç mi hiç kolay değil, çaldırdıklarımının bende yarattığı hezimet: Koca bir ömür en derine gömdüğüm ve şimdi elimde kalan tek hazine ucu kırık bir kalem üstelik en zararsız edim görüp göreceğim belki de göremeyeceğim. Bir kalemde nasıl kırıp yok edebilirim bu derviş ruhlu arkadaşımı?

 Anlam vermesem de anlam bulduğum…

                                                                                                                

Anlama güçlüğü çeksem de anlatmaya doyamadığım…

Susmam gerektiğini de hiç düşünmüyorum çünkü bana bahşedilen bu ömrün son armağanı olabilir hele ki bu güne kadar kaybettiklerimi de göz önünde bulundurursam. Sorumlu olduğum tek merci ve dayandığım, inandığım üstelik gücenmiş olsam da bunca haksızlık yüklü ithamlara yüklenen sıfatların izdüşümü iken yaşadığım hayal kırıklığı iken söz konusu olan.

 Hele ki yapılan şu hata yok mu: Doğurgan olması gereken bir mefhum iken sevgi, günbegün yitip giden bir değere karşılık gelmesi ve eninde sonunda en büyük değersizlikle eşleştirilmesi ki telaffuz etmekten imtina ettiğim. Bildiniz: En sakil ve benliği çürüten yegâne mefhum adına nefret denen ve bir adım sonrası iken o meşum gıybet dürtüsü.

 Ne zamandan beri bu denli zor oldu sevgiye vermediğimiz kıymet bir yandan benlik katsayımız iken en yüksek rakıma tekabül eden…

O dağ tepesi ulaşamadığımız ve hayallerimizin çöplüğünde ölen onca hatırat sadece rüyalarımızda karşımıza çıkan…

 An gelip kendimden/kendimizden şüpheye düşüp de söylediğimiz ya da duyduğumuz yalanlara inanır hale gelip, sefilliğin rötuşu ile mağlup geldiğimiz ve köreldiğimiz yine de iki nokta arasındaki en kısa yol her ne kadar biz uzatsak da üstelik gereksiz yere ve pek çok pekiştireç iken rast geldiğimiz.

Sahi, sevmek bu denli mi zor da kendimizle bile kavga halindeyiz?

Sorun değil inanın ki ve asla da zor değil hele ki mademki sevdikçe çoğalacağımız ve çoğaltacağımız bir dünya sahip olmamız gereken, ben üzerime düşeni yapıyorum ve haykırıyorum yine de duyulmayacağımı bilsem de kimine göre de boş bir küre iken içinde devindiğim lakin vazgeçmemi gerektirecek hiçbir boyunduruk ile kuşatılmış değilken, sahip çıkmam gereken hayatın kıyısında ve kuş bakışı seyrindeyim iç âlemimin.

Yayınlama: 29.01.2016
1.133
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.