Leblebi Tozu

Fatma Dişli kimdir? 1972 yılında Sakarya ili, Geyve ilçesi, Alifuatpaşa kasabasında doğmuştur. Cumhuriyet ilkokulu ve ardından Alifuatpaşa ortaokuluna gitmiştir. İstanbul’da Çamlıca kız lisesi, sonrasında İstanbul üniversitesi, İngilizce İşletme fakültesini bitirmiştir. 2013 yılında İngilizce işletme yüksek lisansı yapmıştır. Halen İstanbul’da, Hazar Eğitim kültür ve Dayanışma Derneğinde gönüllü olarak,sosyal sorumluluk faaliyetlerinde çalışmaktadır. İki kız çocuğu annesidir. e-mail:[email protected]

    LEBLEBİ TOZU

    Deseler ki çocukluğun da bir rengi var, bir kokusu, bir tadı var. Rengi elbette ki Sakarya’mın yeşili, kokusu bahçelerde arasında büyüdüğüm çeşit çeşit meyvelerin, dalından ilk kopardığımdaki kokusu, tat ise kesinlikle leblebi tozu. Mübarek, sanki ekmek gibi olmazsa olmaz. Kaç paket yerdim, daha doğrusu yerdik bilmem.

    Küçük şeffaf ağzı kilitli bir poşette olurdu. Bir de yanında rengârenk kaşıklar verilirdi. Biz kız çocukları o kaşıkları biriktirmeye bayılırdık. Erkek çocukları yer, kaşığı çöpe atardı bizse mutlaka yıkar, saklardık. Kaç tane biriktirdiğimizin hesabını yapardık.

    Alifuatpaşa’da ilkokulun karşı sokağında küçük bir bakkal vardı. Bakkal dediğime bakmayın,gözünüzde bakkal dükkânı canlanmasın. Bildiğiniz Fatma teyzenin evi orası. Kapısı da her daim açık duran bir ev… Şimdiki neslin buna inanası gelmez ama öyle. Hırsız mı? O da kim!

    Fatma teyze evin girişindeki odayı bakkal yapmıştı. Fransızcadan dilimize geçmiş “antre” kelimesi var ya işte orası. Mütevazı, her zaman derli toplu, küçücük bir evdi. O ev hatırıma geldiğinde düşünüyorum da, insan aslında çok az eşyayla çok da huzurlu yaşayabilir. Sadelik, gösterişten uzak olmak huzurun adresi bence…

    O ev aynı zaman da tüm öğrencilerin de uğrak adresiydi. Teneffüs oldu mu koşturur, bakkalın kapısına balık istifi gibi yığılırdık. En çok leblebi alınırdı. Tipik bir bakkal gelmesin aklınıza zaten. Fatma teyze birkaç çeşit satardı. Çekirdek, şeker, çikolata, kalem, silgi gibi ilk akla gelen, bir öğrencinin ihtiyaç duyacağı şeylerdi bunlar. Bir de “Çeki” vardı. Onu şimdiki nesil bilmez, bir başka yazımda onu da anlatayım inşallah.

    Leblebi tozunu alır, okula döner, sanki bir ritüeli yerine getiriyormuş gibi hep beraber yerdik. Yemeye başlar başlamaz artarda öksürmeye başlardık. Tadı iyi hoş da bir de boğazımıza yapışıp öksürük krizine sokmuyor muydu…Bazen kıpkırmızı kesilene kadar öksürürdük. Ama bu bizi bir daha yemekten alıkoymazdı.

    Artık hiçbir bakkalda leblebi tozu görmüyorum. Satılmıyor sanırım. Ama leblebi her yerde var. Ne zaman leblebi yesem, kendimi o bakkalın kapısında hissederim. Sanki Fatma teyze de karşımda. Altında şalvarı, başında beyaz başörtüsü… Kendime kızıyorum, geçenlerde kasabamdaydım, gidip bir baksaydım ya oraya. Yaşıyorsa elini öpseydim…

    Benimle aynı dönemlerde okuyup da o bakkala yolu düşmemiş kimse yoktur. Leblebi tozunu tatmamış, öksürük krizine girmemiş… Fatma teyzenin güler yüzünü görmemiş… Şimdi bakkal değil, koca koca marketler var. Hele büyükşehirlerde.

    Aradaki fark, şimdiki çocukların hafızasına kaydolacak bir Fatma teyze yok! Satın alıp, kasadan hızlıca geçtiğin, ismini yakasındaki etiketten okuyabildiğin kasiyerlerin olduğu, tüketimin bolca özendirildiği marketler var artık. Satın alırsan, tüketirsen değerlisin algısının oluşturulduğu bir dünyadayız maalesef. O dünya; iki sofa, bir yatak, üç beş tenceresi olan Fatma teyze ve Onun gibilere o kadar uzak ki…

    FATMA DİŞLİ BAL

    Yayınlama: 12.12.2017
    Düzenleme: 19.12.2017 09:00
    1.719
    A+
    A-
    Bir Yorum Yazın

    Yorumu Cevapla [ Yoruma cevap yazmaktan vazgeç ]

    Ziyaretçi Yorumları - 3 Yorum
    1. Çocukluğuma gittim yine Fatma hanım ama leblebi tozu ile bizim yaptığımız bir muziplik daha vardı, tozu ağzımıza atar ve sonu “F” ile biten kelimeleri söylerdik karşımızdakinin yüzüne. Tabi ki yüzler de leblebi tozu kaplanırdı. Kaleminiz daim olsun.

      1. Değerli hocam, sayenizde yeni bir şey daha öğrendim. Sonu “F” ile biten kelimeler detayını hiç bilmiyordum tıpkı ” Türküsü Olmayan Tren” yazımdaki yorumunuz gibi… Çok teşekkür ederim, eksik olmayın. Saygılar…

    2. Bir başka yazımda da Ata bakkalı anlatırım. Özellikle “Çeki” den bahsederken oradan bahsetmesem olmaz. İyi ki hatırlattınız. Sağ’olun.

      Değerli okuyucular, Sosyal medya hesabı kullanmadığım için oradan yapılan yorumlara cevap veremiyorum. Bilginize…