Kayıp ve Yas Denildiğinde Ne Anlıyoruz?

Berzah Güneş Kimdir? Yakın Doğu Üniversitesinde öğretim görevliliği yapmaktayım. Uzman Klinik psikoloğum. Aslen Sakarya'lıyım.

    KAYIP VE YAS DENİLDİĞİNDE NE ANLIYORUZ? 

    Biricik oğlu hastalanıp ölen anne, oğlunun cesediyle deli gibi sokaklarda dolaşıp her rastladığı insandan oğlunu yaşama geri döndürmesi için yardım istemiş. Sonunda bu mucizeyi gerçekleştirebilecek tek kişi Budha’dır diyen bir bilgeye rastlamış. Anne Budha’ya gitmiş ve oğlunu yaşama geri getirsin diye ona yalvarmış. Budha anneyi dinlemiş ve şöyle demiş: “Senin acını sona erdirecek tek bir yol var, şehre in ve acının yaşanmadığı her evden bir hardal tohumu al ve hepsini bana getir.” Anne şehre koşar, kapı kapı dolaşır, ancak acının henüz yaşanmadığı bir ev bulamaz ve anlar ki acıdan özgürce ayrılmanın tek ve berzah yolu, ‘oğlunun ölüsüyle vedalaşmasıdır.’ Bu bir Tibet hikayesidir. 

     

    Kayıp, insanın doğumuyla, anne ile plasentanın kesilmesiyle başlar ve bu gelişimsel sürecimizin ilk sahih örneğidir. Bu kayıp esasen, daha birçok acı ve kayıp yaşayacağımızın habercisidir. Her birimiz hayat boyu acılar, ardından da kayıplar yaşayacağız çünkü hayatın getirisi, sona giden yolda batıp çıkarak, bu kayıplar ile birlikte, iyilik hali içinde yaşama çabasıdır. Kayıp kavramı büyük bir deryayı kapsar. Ampütasyona mecbur kalmış bir birey, en sevdiği oyuncağını annesinin bir başkasına verdiğini öğrenen çocuk, üniversite eğitimi için evinden ayrılan genç, babası ölen ergen kız ve birçok örnek kayıp kavramının içinde yer alabilir. Burada örneklendirme yaparken ‘ölüm’ kelimesi yadırgayıcı olabilir ancak ölüm en şüphesiz kayıptır. Biz toplum olarak ölüme sevimsiz, soğuk, verimsiz bir olay olarak baktığımızdan, kaybın en uç noktasını konuşmayarak, ölüm gerçeğini ve ölümlerden sonra normal hayata geçişi maalesef yumuşatamıyoruz.  

     

    Kaybın her çeşidine karşı, kişiler ruhsal tepkiler, yanıtlar verir. Yas süreci denilen bir dizi evreden geçerler. Sevilen kişinin ve kaybedebilen nesnenin niteliği kişinin kayba verdiği tepkiyle ilişkilidir ve farklılıklar gösterebilir. Ancak genellikle bizler, bu bir dizi evreyi beş aşamada yaşıyoruz. Kötü haberi aldığımızda, başa çıkma mekanizmamız işliyor ve ‘yadsıma’ yaşıyoruz. Yalom bunu ‘bana bir şey olmaz’ tepkisi olarak açıklıyor ve bu tepkinin alışılmış bir tepki olduğunu söylüyor. Bu aslında sağlıklıdır. Çünkü bu bizim aldığımız kötü haberi kabullenmemiz için kendimize tanıdığımız süredir. Bu sürecin sonrasında ‘öfke’ duyuyoruz. ‘Neden ben?’ diyoruz. Öfkeyi atlattıktan sonra ‘pazarlık’ ediyoruz. Bu ‘Evet…ama!’ aşamasıdır. ‘Eğer sağlığıma kavuşursam kurban keseceğim’ gibi cümlelerle zaman kazanıyoruz. Pazarlıklar her zaman yapılır ancak çoğu zaman sonuca ulaşmazlar. Pazarlıktan sonra ‘çökkünlük’ (depresyon) yaşıyoruz,  bitmemiş işlerin bırakılması, öz bakımsızlık gibi kısır bir döngüye giriyoruz ve tüm bu bir dizi iniş çıkışlardan sonra ‘kabulleniyoruz.’ Duygulardan yoksun bir şekilde bu aşamayı yaşıyoruz. 

    Her birey aynı aşamalardan geçmeyebilir, eğer bir aşama içindeyse ona uygun şekilde yardımcı olmamız gerekir. Yas tepkilerini erteleyen insanlar bir süre sonra ağır olabilecek fiziksel ve ruhsal rahatsızlık belirtileri gösterirler ki bunlar da yasın yaşanmasını daha da zorlaştırır. Vamık Volkan yası kaybın herhangi bir çeşidine karşı verilen psikolojik yanıt veya iç dünya ile gerçeklik arasında uyum sağlamak için yapılan uzlaşma olarak tanımlar. Kayıp, yaşamımızın kaçınılmaz ve zor bir parçasıdır. Ancak zaman, sabır ve destekle yas sürecini kendimiz, insanlar ve yaşam hakkında yeni bir bakış açısı kazanarak tamamlayabiliriz. Yas sürecinde bilinmesi gereken noktalardan biri sağlıklı bir yas sürecinin kaybı unutmak anlamına gelmediği, aksine bu dönemde önemli olanın kişinin kaybı yaşamının bir parçası haline getirmesi olduğudur. Tüm bunlar hiç olmayacakmış gibi görünse de kayıp yaşamın doğal bir parçasıdır ve yas bizim buna verdiğimiz doğal bir tepkidir. 

     

    Kayıp, insanoğlunun duygu durumunu en fazla alt üst eden durum olsa da; eğer anlamaya çalışırsak ölüm aslında çok yaratıcı bir güçtür, yaşamın en yüksek ruhsal değerleri ölümü düşünmek ve analiz etmekten kaynaklanır. Buna bambaşka bir bakış açısı getirerek ‘”Bizi korkutan şey fiziksel vücudumuzun sona ermesi olmamalıdır diyebiliriz. Bizi asıl ilgilendiren şey, ‘hayatta iken yaşamak olmalıdır.’ Ölümden sakınırız fakat ölümü anlatmak onun dehşet verici ve korkunç bir olay olmadığını söylemek içindir. Madem kayıp kaçınılamayacak bir şey, o halde bu gelişimsel süreci ‘doğru dürüst’ yaşayarak zenginleşip, hayatımıza bu zenginliklerle kaldığımız yerden devam edebilmeliyiz. Maddeyken mana bulacağımız gün için, erdemli bir ömür sürmek dileğiyle… 

     

     

    Yayınlama: 09.05.2018
    Düzenleme: 15.05.2018 10:22
    839
    A+
    A-
    Bir Yorum Yazın

    Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

    Henüz yorum yapılmamış.