Kambersiz Düğün Olmaz
KAMBERSİZ DÜĞÜN OLMAZ!
Çocukken, Alifuatpaşa’daki evimiz sinemanın bitişiğindeydi. Kasabadaki tek sinemanın… Sanırsınız, Yeşilçam’a komşuyduk. Komşumuz olan karı koca beraber işletirlerdi sinemayı. Geyve’de başka sinema salonu var mıydı o yıllarda, bilmiyorum doğrusu. O zamanlar, varsa yoksa vurdulu kırdılı filmler… Kasabanın genç kızlarının sinemaya gitmesi söz konusu bile değil. Zaten onlar da bu tarz filmlere meraklıdeğil.
Yılda bir kez yazlık sinema olurdu bahçede. İşte o zaman kadınlar, genç kızlar doldururdu bahçeyi, sıcak bir yaz akşamında. Sinemacı teyze, film başlamadan çok önce gazeteleri kesip, çekirdek külahı kıvırırdı.Ben de yardım ederdim kıvırmasına. Hatta bayılırdım bu işe. Filme gelenler ilk iş olarak kâğıt külahtaki çekirdeklerini ve gazozlarını alır, sonra bahçeye geçer, başlarlardı çekirdek çıtlatmaya. Bu manzara da tam seyirlikti bence. Farklı bir sinema karesi gibi…
Hep beraber beyaz perdede seyrederdik, Türk sinemasının jönlerini, artistlerini… Sinemacı komşumuz biletsiz alırdı beni bahçeye. Komşuluk hakkı, olacak o kadar değil mi? Nasıl ayva bahçesine komşu olunca ayva ikram edilirse, sinemaya komşu olmanın ikramı da film biletiydi.Hem, o kadar da külah yaptım, olacak o kadar ama!
Kasabanın delikanlıları için adı “Sinema” olan o salon,kasabanın geri kalanı için “Düğün Salonuydu.” Çünkü Alifuatpaşa’nın ve civar köylerin düğünleri orada yapılırdı. Kasabadaki tek salondu.Küçücük bir sahnesi ve sıra sıra oturakları vardı, bir kere bile oturup sinema seyretmediğimiz ama telli duvaklı gelinleri çok seyrettiğimiz…
Tefçi Zemine abla vardı, tef çalan. Şimdinin gençlerine nasıl da inanılmaz gelebilir ve diyebilirler ki; “Nasıl yani, orkestra yoktu da sadece tef mi çalınıyordu?” Tamamen öyle. Zemine ablanın yanık sesinden çıkan türkülere eşlik ederdi çiftetelli oynayan düğün ahalisi. Bazen hüzünlü, bazen neşeli türküler söylerdi. O küçücük salonda nefes bile alamazdınız çoğu zaman kalabalıktan. Ama bu hal kimseyi orda olmaktan ve çiftetelli oynamaktan alıkoymazdı. Herkes memnundu halinden anlayacağınız.
Kambersiz düğün olur mu? Olmaz! Pekiyi kim bu Kamber? Anladınız, söylememe gerek bile yok. İstisnasız her düğüne giderdim. Zaten tüm kasabalı birbirini tanıdığı için gitmemin hiçbir sakıncası da yoktu. Salonun evimize bitişik olması, beni de sanki ev sahibi yapıyordu. Gitmesem ayıp yani! Evinize misafir gelin-damat gelmiş, gitmemek, görmemek olur mu? Hele ki süslü püslü gelinleri hangi çocuk merak etmez! Hele ki kız çocuğuysa!
Kaç gelin gördüm, kaç düğüne şahit oldum, saysam sayamam! Ne zamana kadar? Ta ki bir gece yarısı, arka sokağımızda oturan Zemine ablanın evinde çıkan yangına kadar… Zaten bir bu yangındır hatırladığım, korktuğum, bir de babası avukat olan sınıf arkadaşımın evinin bir gece yarısı kundaklanması, alevlerin gökyüzüne dek yükselmesi…
Arka sokağımızdaki yangını uykumdan uyanıp, korkulu gözlerle seyredişim hala gözümün önünde. Maalesef, yangında Zemine ablayı kaybettik.Sanki kaybolan sadece O değildi, Onun yanık sesi değildi… Kaybolan aynı zamanda düğünlerin neşesi, keyfi, güzelliğiydi. Sinema salonunun duvarlarına sinen Yeşilçam’ın değil, Onun yanık sesiydi bence. Zaten sonraki düğünlerin ne tadı oldu, ne tuzu. Onun sesi hep yankılandı kulaklarımda, ne zaman girsem salona. Bir, iki derken gitmeyi de bıraktım zaten.
Bazı mekânlar vardır, bazı insanlar o mekânı doldurur. O gidince de omekân öksüz kalır. Hepinizin hayatında böyle mekânlarmutlaka olmuştur. Kambersiz düğün olmaz demiştim ya, Zemine ablasız da olmadı. Hem de hiç olmadı…Meğerse Kamber ben değilmişim, Oymuş…
Fatma BAL
NE DİYEYİM Kİ… YİNE GİTTİM YILLAR, YILLAR ÖNCESİNE. MAHALLE ARALARINDA YAPILAN, GENÇ KIZLARIN BOZUK PARALAR ATARAK İSTEDİKLERİ ŞARKILAR EŞLİĞİNDE, AMA HEMEN HEPSİ AYNİ MAKAMA DÖNEN ŞARKILARLA OYUNLARA, DELİKANLILARIN DUVAR DİPLERİNDEN TAŞKINLIK YAPMADAN SEYRETMELERİ, ÇEKİRDEKÇİ AŞIK DAYI İLE HÜSEYİN’İN BİRER KÖŞEDEN MÜŞTERİ KAPMA ÇABALARI… ÇOK ÇOK GÜZEL BİR YAZIYLA ZAMAN YOLCULUĞU… ÇOK ÇOK TEŞEKKÜRLER FATMA HANIM. ZEMİNE ABLAYI DA, AŞIK DAYIYI DA HÜSEYİN’İ DE RAHMETLE ANIYORUM. MEKANLARI CENNET OLSUN.
Okuyup değerlendirdiğiniz için asıl ben teşekkür ederim hocam. Ehlinden bunları duymak, benim için çok büyük bir mutluluk… Hele, anılarınızdan açtığınız pencerelerden inanılmaz güzel hikayeler, hatta filmler bile çıkar diye hissediyorum. “Taşkınlık yapmadan seyretmeleri” demişsiniz ya… Geçmiş yılların zarafetini yeni nesle aktarmak ne güzel olur.
Dualarınıza Amin diyorum. İnşallah…
eski günler aklıma geldi bu yazıyı okuyunca mahalle aralarında maç yaptığımız günler,bayramlarda rahmetli lütfü abinin atlas sinamasında devamlı seyrettiğimiz 3 filim birden,ve TCDD bahçesine kurulan dönme dolap ve harçlıklarımızla bisiklet kıralayarak alifuatpaşayı turladığımız günler aklıma geldi teşekkür fatma bal
Yazıyı yazarken sinemanın adını bir türlü hatırlayamamıştım. Teşekkür ederim hatırlattığınız için ve yorumunuz için…
Kambersiz Düğün Olurmu?
Hoca uyurken yatakta
tüm ahali ayakta
gürültü kıyamet öteki sokakta
ceng-i alem eder bir aylak da
efendim lafın kısası
bize düşmeden tasası
eşikte Hoca’nını asası
ortada hokkabazın birisi
düşmüşler yola
düşmüşler de az ileride vermişler mola
Hoca-asası bir de hokkabaz
yanlarına sokulmuş utangaç-kurnaz
Dmiş:-Hocam ben de geleyim
işin aslını ben de bileyim
demiş demesine de…
Hoca’dan önce hokkabaz çıkışmış
-Ne işin var senin orada!
orada var bir kavga
senden bize ne fayda
Hoca şöyle bir kaşını kaldırmış
Biraz süzmüş,bakışlarıyla kızmış
kavuğunu ters çevirip hokkabazı
azarlayıvermiş
-Sen ne karışırsın be adam!
Utanmazmısın sakalından
Haberdar olmasın mı bu zatın
orada olanlardan
Utangaç-kurnaz Hoca’nın eteğine sarılmış
kendisini de yedeğine aldığı için
başlamış el etek öpmeye
Hoca da başlamış sabır bitmeye
Canmı dayanır bunca emeğe
Hoca demiş:- olurmu hiç böyle olurmu
Kambersiz düğün olurmu
Kambersiz düğün yapan hiç murat alırmı
Neyse ki dostlar karada, havada, denizde şube ve temsilcliklerimiz varda idare ediyoruz.
Kamber Bal
Nasreddin Hoca’nın bu hikayesini ilk kez duydum. Teşekkür ederim paylaşımınız için.