Geyveliler Hu! Hu! “GEYVA” Geldi mi?

Fatma Dişli kimdir? 1972 yılında Sakarya ili, Geyve ilçesi, Alifuatpaşa kasabasında doğmuştur. Cumhuriyet ilkokulu ve ardından Alifuatpaşa ortaokuluna gitmiştir. İstanbul’da Çamlıca kız lisesi, sonrasında İstanbul üniversitesi, İngilizce İşletme fakültesini bitirmiştir. 2013 yılında İngilizce işletme yüksek lisansı yapmıştır. Halen İstanbul’da, Hazar Eğitim kültür ve Dayanışma Derneğinde gönüllü olarak,sosyal sorumluluk faaliyetlerinde çalışmaktadır. İki kız çocuğu annesidir. e-mail:[email protected]

    GEYVE’LİLER HU! HU! GEYVA GELDİ Mİ?

    -Geldi.

    -Ne getirdi?

    -Meyve, sebze…

    -Kime kime?

    -Sana, bana

    -Başka kime?

    -Tüm dünyaya…

    Çocukken “Komşu, komşu! Hu! Hu! Tekerlemesini o kadar severdim, o kadar tekrarlardım ki anlatamam… Hafızama kazınmış, birçoğunuz gibi…

    Oysa şimdi, artık başka bir tekerleme hafızamıza kazınacak.Zaten marka da bu demektir.

    Bir ürünün hafızaya yerleşmesi, benzeri bir ürün varken onun değil de bunun akla gelmesi, farkındalık yaratılması, bu ürüne talep olması…

    Merak edenler için söyleyeyim, fakülte diplomamı geri almasınlar diye işin mutfağından bilgiler veriyorum.

    Boşuna okumadık değil mi!

    Gerçi, akademisyenler bu konuda neler anlatır neler de…

    Maalesef ben akademik dili değil, Ayşe teyzenin dilini seviyorum.

    Çocukluğumda, amcamın meyve bahçesinde çapa yapan Ayşe teyzenin dilini…

    Elleri nasır tutan, toprağın kıymetini bilen, nimete şükrü hiç unutmayan Ayşe teyzenin…

    O teyzelerle o kadar çok gittim ki bağa, bahçeye, tarlaya.

    Önceki yazılarımdan bilirsiniz. Kiraza, şeftaliye, üzüme, ayvaya, elmaya, nicesine olan aşkımı…

    Aşk da hep hatırlamak, hafızada tutmak, unutmamak değil midir?

    Tıpkı “Marka” gibi…

    Birini diğerine tercih etmektir. Ona sadık olmaktır.

    “ Customer Loyalty” yani “Müşteri sadakati” diye bir kavram var pazarlamada…

    Daha ne olsun!

    Anlatmışımdır. Kirazı dalından yedim ben yıllarca.

    Kuzenlerimle ağaca tırmanıp, düşmeyeceğimden emin olduğum bir dala otururdum.

    İlk kopardığım iki kirazı önce iki kulağıma küpe diye geçirip, küpeli halime hayran olurdum.

    Sonra da tadına doyum olmaz kirazı yemeye başlayınca, asıl neye hayran olmam gerektiğini kavrardım. Unuturdum sallanan kan kırmızı küpelerimi…

    Şükretmemiz gereken ne çok şey var, bu da kulağımıza küpe olsun!

    Bir tek kiraz mı?

    İlk adımlarımı ayva bahçesinde attım ben.

    Sonra elma…

    Yazmayı öğrenmeden “Golden”  “Starking” söylemeyi öğrendi bizim nesil.

    Üzümler asmaya sığmazdı. Zor taşırdı asma dalı razakıyı, müşküleyi, çavuşu…

    Bu gözler şahit. İşte!

    Bu bereketli toprakların yetiştirdikleri de artık kabına sığmadı.

    Oradan dışarı çıkmak, tüm dünyaya açılmak istedi.

    Bilinir, tanınır olmak markalaşmaktaki ilk adımlardandır zaten.

    Bu yola o yüzden çıkarsınız.

    GEYVA markası da Geyve topraklarının ne kadar bereketli olduğunu, ne kadar lezzetli, kaliteli ürünler yetiştirdiğini dünya âleme duyurmak, tanınır olmak için yola çıkıyor.

    Marka güven demektir.

    Pazarlamanın ikna sanatı olduğu öğretilir ilk derste öğrencilere.

    Bu marka bu güveni oluşturacak, tüketicinin güvenini kazanıp, onu ikna edecek lezzetlere zaten sahip.

    Allah vergisi çünkü cennet Geyve’miz.

    Markalaşmak niye gerekli diyenler varsa aranızda, markalaşmak var olmak demektir.

    Ben de varım, diyebilmektir.

    Kurtuluş Savaşının başladığı, bağımsızlığın ilk fitilini ateşleyen bu toprakların çocuğuyuz biz Geyveliler.

    Üzerindeki nimetlerle ikinci bir bağımsızlık savaşı başlatsak, hem ulusal hem uluslararası ticaret arenasında “Biz de varız!” desek, ekonomik bağımsızlığımızı bir de GEYVA markamızla tescillesek fena mı olur!

    Bunu biz yapmayacağız da kim yapacak!

    Konya’nın bağrından çıkan Torku varsa, Sakarya’nın bağrından çıkan GEYVA niye olmasın!

    Bu markayı sahiplenmek önce bize yakışır.

    Kendimize yakışanı yapmayada ayva festivaline sahip çıkmakla başlayabiliriz.

    Necip Fazıl’ın “ Ayağa kalk Sakarya!” deyişine karşılık verme vaktimiz gelmiştir belki…

    Pazarlamanın kitabını yazanlar, markalaşmada bir ürünün sadece özellikleriyle var olmasının değil, aynı zamanda tüketiciyle duygusal bağ kurmasının da önemli olduğunun altını çizerler. Bu bağ yoksa marka eksiktir, derler.

    GEYVA bu bağı oluşturabilecek güçte diye düşünüyorum.

    Hu! Diyerek çıkılan yolda, kadınların alın terinin olduğu bir ortamda, kazancın yetimle, öksüzle, darda olanla paylaşılacağı bir oluşumda bu bağın oluşmaması mümkün mü?

    Bir yetimin yüreğine dokunup, duasını aldığınız bir işte, bu amaca hizmet eden markanın gönüllere dokunmaması, başarılı olmaması ne mümkün!

    Markalaşmada “BrandStory” yani markanın hikâyesi de çok önemlidir.

    Geyva’nın yüreklere dokunan, yetim başı okşayan hikâyesini basit mi sandınız!

    Bu hikâyenin ucu ötelere uzanır…

    Ötelerin sahibi de verilen hiçbir emeği karşılıksız bırakmaz, çok şükür.

     FATMA DİŞLİ

    Yayınlama: 27.09.2018
    Düzenleme: 01.10.2018 21:45
    1.282
    A+
    A-
    Bir Yorum Yazın

    Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

    Henüz yorum yapılmamış.