Evet-Hayır

Fatma Dişli kimdir? 1972 yılında Sakarya ili, Geyve ilçesi, Alifuatpaşa kasabasında doğmuştur. Cumhuriyet ilkokulu ve ardından Alifuatpaşa ortaokuluna gitmiştir. İstanbul’da Çamlıca kız lisesi, sonrasında İstanbul üniversitesi, İngilizce İşletme fakültesini bitirmiştir. 2013 yılında İngilizce işletme yüksek lisansı yapmıştır. Halen İstanbul’da, Hazar Eğitim kültür ve Dayanışma Derneğinde gönüllü olarak,sosyal sorumluluk faaliyetlerinde çalışmaktadır. İki kız çocuğu annesidir. e-mail:[email protected]

    EVET- HAYIR

    Geçen gün çok güzel bir haber duydum. TRT, yayına başladığı 1968 yılından beri olan arşivinin 200.000 saatlik bölümünü halka açmış. Giriyorsunuz internete, bir bakmışsınız geçmiştesiniz. Neler var, neler… İzlerken o yılların içinde kaybolacaksınız inanın.

    O yıllara gitmişken, hatırlarsanız 80’li yıllarda, Erkan Yolaç’ın sunduğu “ Evet-Hayır” yarışması vardı. Konukların arasından bir kişi seçer ve ona çeşitli sorular sorardı. Sorulara cevap verirken asla bu iki kelime kullanılmayacaktı. Bir de başınızı emme basma tulumba gibi sallamak yasaktı.

    Şimdi bu yarışma nerden aklıma geldi, yoksa referandumdan mı bahsedeceğim diye merak edenler varsa aranızda, siyasetle ilgili yazmadığımı bir kez daha hatırlatayım. Ben sizlere emme basma tulumbadan bahsedeceğim. Şu yoğun siyasi gündemde biraz soluklanın istedim, iyi ettim değil mi?

    Yedi sekiz yaşlarındaydım. Bir gün kasabamızda sular kesildi. Beş vakit namaz kılan babaannem için su elzem. Abdest için su lazım. Elime iki tane küçük bakır güğüm tutuşturup, beni komşuya su almaya gönderdi. Hem gidiyorum, hem de merak ediyorum, biz de sular kesik se orda da kesiktir, nerden verecek acaba diye…

    İlk kez o komşuya gidiyordum. Bahçe kapısından girdim. Aman Allah’ım! Nasıl güzel bir bahçe! Rengârenk çiçeklerle dolu her yer. Cennet gibi… Bahçenin ortasında daha önce hiç görmediğim, komşudan ismini öğrendiğim tulumba.

    Bana nasıl kullanacağımı gösterdi ve gitti. Aman Yarabbi! Meğerse babaannem beni işe göndermemiş, lunaparka göndermiş… Tulumbayla su çekmek nasıl hoşuma gitti, nasıl keyif aldım, anlatamam. Kasabanın tüm güğümlerini sıra sıra dizseler önümde, gıkımı çıkarmaz doldururdum. O kadar yani… Acemiliğimden güğümleri taşırıp, bahçeyi bir güzel ıslattım tabii. Olsun, boşa gitmez, çiçeklere yaramıştır diye kendimi teselli etmeyi de unutmadım.

    Eve döndüm ama aklım tulumbada. Sonraki günler, yine su kesilse de gidip tulumbadan su çeksem diye beklemeye koyuldum. Hani, köyün birinde, köylüler tarladaki ekinleri susuz kaldı, harap oldu diye yağmur duasına çıkmış ya… Küçük bir kız çocuğu da yağmur yağarsa bayramlık ayakkabıları kirlenir diye, yağmaması için dua etmiş ya… Benim ki de o misal. Evde yemek, çamaşır, temizlik kimin umurunda! Benim derdim, sular kesilsin de yine tulumbadan su çekeyim. Ah, çocukluk… Çocukluğa da çok yüklenmemek lazım aslında… Şu günlerde yok mu sanki ekinleri değil de ayakkabıyı düşünen büyükler!

    Evet, ne diyordum? Ben siyaset yazmam, sadece Geyve’deki çocukluğumu anlatıyorum. Bir hayal etsenize! Mis gibi çiçeklerle dolu bir bahçeli eviniz olsa. Bahçenin ortasında da bir tulumba… Çok güzel olmaz mıydı? Evet, evet kesinlikle çok güzel olurdu bence. Sizlerin de  “Evet” diyen sesini duyar gibiyim.

    FATMA DİŞLİ BAL

    Yayınlama: 10.04.2017
    Düzenleme: 12.04.2017 23:15
    2.521
    A+
    A-
    Bir Yorum Yazın

    Ziyaretçi Yorumları - 1 Yorum
    1. Fatma Bal dedi ki:

      Mehter marşinı dinleyenler de İzmir marşını dinleyenler de bu vatanın evladı. Allah vatanımıza milletimize güzel günler gostersin. Siyaset üzerinden birbirini ötelemekten, ayrışmadan korusun. Birligimizi dirliğimizi muhafaza etsin inşallah.