Diyarbakır’dan Gezi’cilere ağır gönderme

Diyarbakır’dan Gezi’cilere ağır gönderme

 

Gezi Parkı ile ilgili gelişmeleri irdeleyen Çağıl Kasapoğlu’nun BBC’de yer alan değerlendirmesi çarpıcı tespitlerle dolu.

Gezi Parkı eylemlerine destek çıkanlar, başta İstanbul olmak üzere birçok kentte önce ‘ayaklandı’, sonra bir ara ‘zıpladı’, daha sonra bir ‘duruldu’, son olarak da ‘durdu’.

Çevreyi koruma niyetiyle başlayıp, demokratik hak talepleriyle yayılan eylemlere ‘uzaktan bakan’, haklı bulan ama belki biraz da ‘gücenen’ bir kent var: Diyarbakır…

Siyasilerden medya çalışanlarına kadar bazı kesimlerin ‘siz-biz’ ayrımı yapmaya meyilli oldugu bir ortamda, Gezi Parkı’ndan ancak üçüncü çoğul şahıs mesafesiyle seslenildiler kimi zaman… “Ya onların yıllarca yediği gazı biz 20 gündür yiyoruz… Şimdi daha iyi anlıyoruz onları” diyenleri duydum Gezi’de ve çevresinde…

Sosyal medyada, ”Bu polis medyanın gözü önünde Batı’da bunları yapıyorsa, kim bilir Güneydoğu’da neler yapmıştır” soruları yaygınlıkla soruldu.

Hatta Güneydoğu’da olup bitenlere ‘sessiz kaldığı’ için özür dileyenler de oldu.

Diyarbakırlılar işte bu empati tavrına, biraz da ihtiyatla yaklaşıyor şimdi.

İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da aileler arka planda tencere tava çalarken ve gençler gaz maskesine benzetmeye çalıştıkları el bezleriyle sokaklara akarken Diyarbakırlılar ise, kendi ifadeleriyle ‘Batı’ya son 30 yıldır sokaklarda ‘neden yalnız bırakıldıkları’ sorusunu soruyor şimdi.’Biber gazını biber dolması diye yiyorlardı’

Diyarbakir’ın tarihi Hasan Paşa Hanı’nda, her birinin üzerinde rengarenk el dokuması ipek şalların bulundugu tezgâhlar aralanınca kuyumcuların ışıldısı başlıyor parlamaya…

Kuyumcu Bozan da dizi dizi sıralanan dükkanların bir halkası…

Gezi eylemcilerinin haklı taleplerine destek veriyor ama şöyle devam ediyor: “Biz 30 senedir böyle yaşıyoruz… Eğer Türkler Kürtler’e yardım etseydi, bu olaylar 1995’te biterdi… Biz kendi dilimizi kullanamadığımızda da da haykırsalardı, dağlarda köyler boşaltıldığında Kürtlere yardım edilseydi, Türkiye bugün daha büyük bir ülke olacaktı.”

Bir bakıma Türkiye’de siyasetin son dönemde kullanmaktan çekinmediği “siz-biz”i hatırlıyor: “Biz 30 sene meydandaydık, siz neredeydiniz?”

Kuyumcu Bozan sözünü bitirir bitirmez dükkana Sinan Yıldız giriyor: “Bize yıllardır bir şeyler dayatılıyor. Ne dilimizi konuşabiliyoruz, ne hakkımızı arayabiliyoruz… Batı, Doğu’ya o zaman da destek çıksaydı.”

Gezi Parkı eylemlerinin çevreci bir söylemle doğup, polisin ‘orantısız güç’ kullanmasıyla bir öfke seline dönüştüğü Diyarbakır’da da konuşuluyor. Ama mesele çevre olunca bir sitemleri var: “Çevre diye çıktılar sokağa… Bizim dağlar bombalanırken, yanarken… Korucular ağaçları yakarken neredelerdi?”

Sinan, polisin aşırı güç kullanmasına tepkili, ama sitemkâr söylem devam ediyor: “Şimdi biber gazı yiyoruz diyorlar… Buradakiler biber gazını biber dolması diye evlerinde yiyordu…”‘Devlet insanları çok kolay terörist ilan edebiliyor’

Diyarbakır’ın çarşıları cıvıl cıvıl, parkları dolu. Şiddet haberlerinin kesilmesiyle toplumsal doku da ortaya çıkmış. Ama geçmişte yaşanan olayların tedirginliği kuşkucu yaklaşımları da doğurmuş.

Zirâ kimine göre, “Diyarbakır, devletlerin topluma yönelik şiddet uygulama eğilimini yakından tanıyan bir kent.”

Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (Ditam) Başkanı Mehmet Kaya, Kürtlerin demokratik taleplerinin de geçmişte şiddet kullanılarak bastırıldığını söylüyor.

“Devlet demokratik hakkı bastırmak istiyorsa bunu maskeleyerek yapıyor. Burada da aşırı uçlar ya da marjinal grup adı altında bir kalıba sokarak şiddet uyguladı” diyen Mehmet Kaya, Kürtlerin Newroz kutlamaları ve ana dilde eğitim hakları için eyleme geçmek istediklerinde bu şiddete maruz kaldıklarını ama ‘Batı’da farklı algılandığını ifade ediyor: “Bu, Batı’da sanki örgüt üyeleri kente inmiş de, sanki çatışma ortamı yaratılmaya çalışılıyormuş gibi sunulduğu için kamuoyu sürekli buradaki ‘devlet terörünü’ meşru gördü.”

Gezi eylemleriyle beraber ‘bu algı’nın da değişebileceğini savunan Mehmet Kaya, AB Başmüzakerecisi Egemen Bağış’ın “Taksim’e çıkan herkes terörist muamelesi görür ” ifadesini hatırlatıyor: “Bölgede 4 bin köy boşaltılıp, 1 milyon insan yerinden göç ettirildiğinde, zamanında medyada ‘Bunların hepsi PKK’lı’ gibi bir algı yaratıldı. İnsanlar örgüt üyesiymiş gibi algılandı ve bu antidemokratik uygulama meşru görüldü. Gezi eylemleriye de toplumun kendini ifade etmesi Türkiye’de terör varmış, terörist varmış gibi gösterildi. Bu, bakanın (Egemen Bağış) diline kadar indi… Demek ki devlet insanları çok çabuk terörist ilan edebiliyor.”

Gezi eylemleri ve polis müdahalesiyle Türkiye’nin farklı bölgelerindeki uygulamaların artık farklı gözlerle görülmeye başlandığı görüşü yaygınlaşıyor.

Mehmet Kaya, bu bakışın devletin yaptıkları sonucunda değil, toplum tarafından benimsenmesi gerektiğini, “Devlet sizi terörist ilan etti diye toplum sizi terörist ilan etmemeli” sözleriyle dile getiriyor.

Polisin sert tutumu, saatlerce gaz bombası atılması ve tazyikli su sıkılması, bölge halkına tanıdık müdahaleler. Çekilen acı ortak, yanan can farklı.

Peki Kürt toplumunun diğer kentlere nazaran Gezi eylemlerine çekimser yaklaşmasının sebepleri neler?’Barış süreci hassasiyeti’

Ditam Başkanı Mehmet Kaya, bunu iki maddeyle özetliyor: “Ulusalcılar algısı ve barış süreci.”

“İnsanlar eylemi meşru görüp destek vermekte çekimser kaldılar. Çünkü, Kürtleri reddeden, Kürtlerin bugüne kadarki mücadelesini şiddetle bastıran Batı’daki bir ulusalcı anlayışın bu eylemin içerisinde ve bu eylemin sürükleyicisi olduğuna dair bir inanç vardı… İkincisi; Kürt siyaseti, hükümetle birlikte çözüm için bir yol haritası belirlemiş ve bu yolda birlikte yürüyor. Bazı hassasiyetler var. Kürt hareketi, biraz daha okumak istedi süreci.”

Gezi Parkı eylemleri planlı olmadığı gibi herhangi bir liderlik altında da ilerlemedi. Gençlerin mizah ve yaratıcı fikirleriyle daha toplumsal bir hal aldı.

Dolayısıyla belki de, onları en iyi anlayabilecek olanlar farklı kentlerde bile olsa yine gençlerdi.

Diyarbakırlı gençlerin sık uğradığı Sanat Sokak’ta atamalarının yapılmasını bekleyen üç öğretmen adayı bana da bir sandalye ayırıyor.

Söze başlayan 25 yaşındaki Kaya, eylemlerin haklı sebepleri olduğunu ifade ediyor ama “aynı hareketi Diyarbakırlı gençlerden beklemenin bencilce olacağını” söylüyor: “Yıllarca ‘siz’ görmezden geldiniz, ‘biz’ neden size destek verelim Batı’da…”

Kaya’ya göre, Gezi eylemlerinin kaybedeni hükümet. Ama, eylemlerin gidişatının ve “devam ısrarının” doğru olmadığı görüşünde: “Hükümetin verdiği sözlerden sonra bunun devam ettirilmesi açıkçası bana mantıklı gelmedi. Ama ben de medyadan takip ediyorum, doğruyu yanlışı bilemem. Başta gerçekten hak talep ettiler ama bence sonradan uzatmanın anlamı yoktu.”

İyimser ve kaygılı hava

Barış süreci konusunda genelde iyimser bir hava var. Ancak gençler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kazlıçeşme’de yaptığı konuşmada PKK’nın hapisteki lideri Abdullah Öcalan icin “terörist başı” gibi ifadeler kullanmasının ve Başbakan’ın sert üslubunun da barış sürecine zarar vermesinden çekiniyor.

“Başbakan’in tutumu başından beri sertti” diyen Naside, bunu şöyle açıklıyor: “Erdoğan bazı çevreleri tahrik ediyor. Eskiden bombalar patlıyordu. Şimdi en azından rahat uyuyabiliyorsunuz. Bizim ilçede yollar kesiliyor, öğretmenler kaçırılıyordu. Kimse rahat etmiyordu. Akşam dışarı çıkamıyorduk. Şimdi rahat rahat gezebiliyoruz. Ama bunu da bozmaya calışıyorlar.”

Hatice de, “silah olmadan çözüme yaklaşıldığını” söylüyor… Fakat Gezi Parkı olaylarının Başbakan’ın tavrını değiştirebileceğini ve barış sürecini zorlaştırabileceğini ifade ediyor.

Diyarbakır, geçmişin yorgunluğunu atmaya çalışıyor, gerginlikten kaçıyor.

Ama Gezi Parkı’yla başlayan eylemlerin toplumun farklı kesimlerinin birbirlerini tanımaları için bir fırsat yaratabileceği de konuşuluyor.

“Sivil hareket, demokrasinin herkese lazım olduğunu ortaya koydu” diyor Ditam Başkanı Mehmet Kaya: “Bu gelişen empatiyle, toplum artık yalnızca Diyarbakır’da değil, Hakkari’de Ankara’da, İzmir’de meydana gelebilecek anti demokratik duruşların karşısında farklı bir algı oluşturacak…”

İktidarın da artık adımlarını atarken, toplumsal bir refleks oluşabileceği endişesi taşıdığını belirten Mehmet Kaya’ya göre toplumun hassasiyetler göz önünde bulundurulacak. Fakat bir de tavsiyesi var: “Bu sürecin kazanımlarını ve bu sürecin yarattığı psikolojik havayı toplumun sahiplenmesi lazım.”

Yayınlama: 20.06.2013
Düzenleme: 20.06.2013 08:21
493
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.