Atatürk’ün Silahı Bende.
Geyve’nin sevilen, saygın isimlerinden Ecz. Ali Kaya’nın 2018 yılında Sakarya’nın duayen gazetecilerinden Bizim Sakarya gazetesi yazarı Özgür Arık ile yaptığı keyif dolu röportajı yayınlıyoruz.
Ali Kaya: ‘Atatürk’ün Silahı Bende’
Atatürk’ün silah arkadaşlarından Hacı Ali Rıza’nın torunu, Cumhuriyet döneminin ilk başöğretmenlerinden Nuriddin’in oğlu Ali Kaya’yı 39 yıldan beri tanırım. Ama, Geyve Hırka Köyü’nde 100 dönüm arazi üzerinde 750 metrekare kapalı kullanım alanı olan bilmem kaç odalı çiftlik evine gittiğim gün, doğrusu şaşkına döndüm. Ev, bir müzenin, antikacı Rafi Portakal tarafından döşenmiş bir benzeri.
“Ne var yani? Hayatta hiç mi ev görmedik?” diyenleriniz olabilir. İyisi mi Ali Kaya ile neler konuştuğumuzu yazmadan önce ‘dekoru’ anlatayım ki, palavra atmadığım anlaşılsın. Duvarlardaki tablolar hangi ressamların fırçasından çıkma bilmiyorum. Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet döneminde önemli işler gören aile büyüklerinin portreleri, Atatürk Portresi, İsmet İnönü imzalı İnönü portresi, Ahmet Necdet Sezer imzalı portresi, politika, akademik çevreler ve spor dünyasından tanınmış isimlerle çekilmiş fotoğraflar.
Eşyaların çoğu antika.
Kitaplar her odada masaların, sehpaların üzerine serpilmiş.
Ve bir de özenle korunan, Atatürk’ün Hacı Ali Rıza’ya hediye ettiği Bulgar Lagant silah.
Akla hemen şu soru geliyor? Böyle bir serveti elinin altında tutan aile olağanüstü zengin mi? Yanıt: Bilmiyorum.
Kaya’ların serveti değil, geniş sosyal ve kültürel ilişkileri var.
Çiftlikte altmış kişiyi bir masa etrafında ağırlayacak ağaç eşya ile döşeli mekan bulunuyor.
Çiftliğin değişik mekanlarında kimler konuk edilmemiş ki.
Süleyman Seba ve Dostları Balkonu, Özden Toker Himalaya Sediri ağaçlık alanı, Ahmet Necdet Sezer Verandası gibi bölümleri eklesem yeter mi?…
Sade dekoruyla tarihten esinti sunan evde gözlerimi gezdirirken:
– Geyve ilçe merkezinde bulunan Ermeni ustalarca yapılmış dedemin konağında doğdum. Maalesef yandı o evimiz. Babaannemi ve çok az sayıda eşyayı kurtarabildik. O evde el yazması Mesnevi’ler, Kur’anlar, dedemin kalpaklı kuvvacı giysileri, çizmeleri, Kurtuluş Savaşı’na katılmış bazı subay ve askerlerle çekilmiş fotoğrafları vardı. Bunlar içinde bence en önemlisi Kuvayi Milliye tutanakları. Koyu renkli paket kağıdından çizgili ilkokul defterlerinin yapraklarına kadar her tür kağıt kullanılmış o tutanaklar için. Onlar aklıma geldikçe Kurtuluş Savaşı’nın hangi koşullarda yapılıp başarıldığı anlaşılıyor. Üzüntüm onları yangından kurtaramadık.
ATATÜRK’ÜN HEDİYE ETTİĞİ SİLAH
Bu Hacı Ali Rıza’ya biraz eğilelim?
– Ali Kaya dedesini anlatırken:
– Dedem Hacı Ali Rıza, Kurtuluş Savaşı’nda Geyve’de Kuvayi Milliye Örgütü’nün kurucuları arasında yer aldı. Mekece’den Halil İbrahim Ağa, İmam Şevket Efendi, Kanbur Ailesi, Şahinoğulları Ailesi ve dedem bu örgütün kurucuları. Ali Fuat Paşa (Cebesoy), Yunan askerine geçit vermemek için Geyve Boğazı’nı tuttuğunda, askerlerini bugünkü Alifuatpaşa civarında konuşlandırmış. Askerin iaşesini ‘salma’ denilen yöntemle Geyve halkı karşılıyor. Kuvvacılar işin içinde tabi. Zaman içinde askere en yakın köylerde bir sıkıntı olmuş. Askerin iaşesini karşılayacak hayvan azalmış. Köylüler dedeme ve arkadaşlarına hiç olmazsa tarlayı sürecek hayvanlar elimizde kalsın, buğday nasıl ekeceğiz demişler. Dedemlerde bu durumu aktarmak, iaşe işinin daha uzaktaki köylerden temin edilmesini sağlamak için karargaha gitmişler. Ama karargahta subay yok. O gün Atatürk gelmiş. Subaylar onu karşılamaya Doğançay tren istasyonuna gitmişler. Dedem de oraya gitmiş. Burada Atatürk’le görüşme imkanı olmuş. Bir süre sohbet etmişler. Atatürk dedeme bu görüşmede Bulgar Lagantı silah hediye etmiş. O silah babam Nureddin’e ondan da bana kaldı. Dedemin istiklal madalyası da büyük amcam Abdurrahman Arat’a ondan da oğlu Prof. Dr. Ali Rıza Arat’a kaldı. Dedemizin bize bıraktığı bu büyük mirasın manevi hazzı anlatılamaz.
Dedeniz Ali Rıza Bey’i gördünüz mü?
İçi burkulur gibi oldu:
– Göremedim. Ben 1948 doğumluyum. Dedemin kuşağından çok insan gördüm. Arkadaşlarıyla konuştum. Ali Rıza Bey genç yaşta ölmüş. Dedemin bugün bana hala ilginç gelen bir öyküsü var. Dedem Cumhuriyet döneminin Geyve’deki ilk hakimidir. Atatürk Geyve’ye geldiğinde belediye başkanınızı ve hakiminizi seçimle belirleyin demiş. Hasan Can belediye başkanı, dedem Ali Rıza’da hakim olarak seçilmiş. Babaannem kocasından ötürü 1’in 4’ünden emekli maaşı alırdı. Tarih kitaplarında seçilmiş hakim olduğuna hiç rastlamadım. Aslında incelenmesi gereken bir konu.
BABAM NURİDDİN KAYA
Ali Kaya babasını anlatırken:
– Babam Nuriddin, Bursa Ziraat Okulu’ndan mezun. Gezici Başöğretmenlik yaptı. Cumhuriyet kurumlarının kurulması aşamasında başöğretmenlik önemli bir görev. Eğitimi yaygınlaştırmak, denetlemek ve eğitmen yetiştirmek gibi görevleri var. Gayet iyi hatırlıyorum. Babam akşamüstü atla eve dönerdi. Küçük bir çocuktum. Atın terini soğutmak sonra da ahıra bağlamak benim işimdi.
Durdu. Sonra buruk buruk gülümsedi:
– Babam Nuriddin Bey, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve Köy Enstitülerinin kurucusu Selahattin Tonguç ili yakın çalışıyordu. Arifiye Köy Enstitüsü’nün kuruluşuna ön ayak olan babam, kuruluşundan inşaatına kadar işin içinde olmuştur.
İLK POLİTİKA DENEMELERİ
Bu şaşılacak ailede kimler yok. Nuriddin Kaya’nın dört çocuğu var. Sırasıyla Eczacı Alev Aydın, Prof. Dr. Emel Özden, Dr. İpek Özdemir ve Eczacı Ali Kaya. 1950’li 1960’lı yılların Türkiye’sinde bir evin üçü kız dört çocuğunun üniversite mezunu olması ne demek? Çok şeyi anlatmıyor mu?
Ali Kaya aile geleneklerine çok bağlı. Önce soyu sopu Cumhuriyetçi ve Atatürkçü. Elbet, kendisi de öyle. Bu yetmezmiş gibi, üstüne üstlük bir de CHP’li. Şimdi gelelim bunca yılını politika içinde geçirmiş olan Ali Kaya’ya:
– İlk ve orta öğrenimimi Geyve’de yaptıktan sonra öğrenimime İstanbul Kabataş Lisesinde devam ettim. Ardından Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ni kazanmıştım. 68 kuşağının yarattığı rüzgar beni de etkiliyordu. Ali Topuz il başkanlığında CHP İstanbul Örgütü üniversitelerde örgütlenme çalışması yapıyordu. Bu etkiyle 1967 yılında CHP Beşiktaş İlçe Örgütüne üye oldum. Politikaya girişim bu şekilde oldu.
Kulağım sende?:
Gülümsedi:
– Mezun olup Geyve’ye geldim. 1972 yılının başında eczanemi açmıştım. CHP’de İsmet İnönü’ye karşı Bülent Ecevit hareketi başlamıştı. Türkiye’nin gözü CHP’ye yönelmişti. İlçe başkanımız Rıfat Çakır’dı. Çok değerli bir büyüğümüzdü. İnönü’yü destekliyordu. Arkasında o dönemin efsane milletvekili Hayrettin Uysal duruyordu. Partiye kayıt olmaya gittim. Ecevitçi olduğum kuşkusuyla üye yapmadılar. Oysa benim o işlerle ilgim yoktu. Beni benden habersiz muhalif tarafa itmişlerdi. O tepkiyle Beşiktaş üyeliğimi Geyve’ye nakil yaptırdım. Bunu engelleyemezlerdi. O sırada delege seçimleri var. Bu işlere girdik. Kongreye hakim olunca partinin il çapında önde gelenleri gelir gider oldular. Sanırım doğam da sosyal ilişkilere açık.
O yıllardaki parti içindeki konumunu bir anısıyla anlattı:
– 1975 yılı senato ara seçimleri vardı. Turgut Boztepe ve Hasan Fehmi Güneş aday adayıydılar. Boztepe parti örgütünden geliyordu ve favoriydi. Hayrettin Uysal, Boztepe’yi destekliyordu. Geyve’yi kaleleri olarak görüyorlardı. Güneş ise savcılıktan istifa etmişti ve kendisine hiç şans verilmiyordu. Bende tanışmıyordum Fehmi Bey’le. Bir gün adliye binasının önünden geçerken camı tıklattılar. Baktım Başsavcı Celil Demircioğlu. Eliyle odasına davet etti. Gittim. Sözü dönüp dolaştırıp ön seçime getirerek hangi aday adayının kazanacağını sordu. Hasan Fehmi Güneş kazanacak demiştim. Tanıyor musun dedi. Hayır dedim. İşte Hasan Fehmi Güneş dedi. Odadaki üçüncü kişi Fehmi Bey’di. Tanıştık. İlişkimizi geliştirdik. Paçalarımızı sıvadık. Önseçimi Hasan Fehmi Güneş kazandı. Bu olay CHP içinde sürpriz etkisi yarattı. Hemen akabinde Fehmi Bey senatör seçildi. Bu kez sürprizi o dönemki rakip parti Adalet Partisi yaşadı.
Ölçülü ve insaflı konuşarak lafını bağladı:
– Bu süreç bana sükse yaşattı. Bu yönde bir hedefim olmamasına rağmen, artık parti içinde belirleyici aktörler arasında anılır olmuştum.
BÜLENT ECEVİT’İN DİKKATİNİ ÇEKEN GENÇ ECZACI
Bir nefes aldı. O günlere gitti:
– Hem örgüt seçimleri hem senato önseçimlerinde Geyve’de alınan sürpriz sonuçlar adımı öne çıkarmıştı. 1975 senato seçimlerinde Bülent Ecevit’in Sakarya gezisi oldu. Biz Geyve ilçe örgütü olarak Ecevit’in Geyve’ye getirmek istiyorduk. Bunu başardık. Bir Ramazan günü Geyve’ye getirdik.
Gülümsedi. Ve kendini kaptırdı:
– İlçe Merkezi’ne 20 kilometre mesafe uzaklığı olan Kumbaşı’nda kendisini karşıladık. 26 genç kızımız yöresel kıyafetlerle traktörlerin direksiyonunda konvoyun en önünde, arkasında Ecevit’in otobüsü, onun da arkasında binlerce insan Geyve’ye girdik. On binin üzerinde insan meydanda toplanmıştı. Geyve’de bu kalabalıkta bir miting bir daha olmadı.
Sözün burasında duraksadı. Yüzünün tadı kaçtı:
– Bülent Ecevit karşılamadaki zenginliği görünce kim organize etti diye sormuş? Eczacı Ali demişler. Beni çağırttı. Geyve’ye giderken otobüsteki yanındaki koltuğa oturttu. Konuştuk. Bana dedi ki: “-Geyve’de ne konuşayım.” “Bülent Ecevit Türkiye’de fırtına gibi esiyordu. “Toprak işleyenin su kullananın’ sloganıyla köylülerin büyük sempatisini kazanmıştı. Bizde köy çalışmaları yapıyorduk. O yıllarda Geyve’de kadastro çalışmaları vardı. Umurbey-Safiköy-Sarıgazi köylerinin Sakarya Nehri yakasında hazine arazileri üzerinde ve ormanlarda sıkıntı vardı. İktidar partisinin önde gelenleri bürokrasi üzerinde etkinliklerini kullanarak buraların üzerine oturma çabasına girişmişti.. Köylüler tepki gösteriyorlardı ama başlarına gelmeyen kalmıyordu. Dönemin iktidar partisinin ilçe başkanı bir köylüyü silahla vurup yaralamıştı. Köylülerle dayanışmaya girdik. Bu olay çok büyüdü. Ünlü gazeteci Yalçın Pekşen Geyve’ye gelerek araştırma yaptı. Yazı dizisi hazırladı. Konu ulusal basına yansıdı. Ecevit’ten bu konu üzerinde durmasını istedim. Genel Başkan kürsüden bunu çok etkili bir şekilde anlattı.