Adresimize Mektup

Soluk kırmızı kuşakları yine çocuk gelinlerin ip çevirmek kadar basit bir edim iken soluklandıkları o köşe başı.

Çocuk masumiyetin çağrısına uymazken, aklımızın dipçiğinde nice kumpasa kurban edilen.

 

Tebessümler çağlamalı oysa belki de tereddütsüz mutluluk nidaları ve doluşurken kalabalıklar, mutluluğu arz etmeli kâinat.

 

Zamansız ölümlerden tutun zihniyetsiz önyargılara varıncaya kadar ve çatık kaşlarında bir hutbe tadındayken yüreğin ağlamaklı ifşası oysaki bonkör evren: önce türeyen sonra da tüketen insanlık nasıl oluyor da tüm acımasızlığı ile balta vuruyor? Bazen pekişen bir mutluluğu kıskanıyor sonra da zirve yapıyor hüzün hele ki tüyü bitmemiş yetimlerin de hakkını doya doya yerken sayısız münafık, bizler tüm pişkinliğimizle ahkâm kesiyoruz olup bitene ve tecelli eden gıybet sayesinde egolarımız ve yaralarımız daha da büyüyor.

 

Kerelerce ihanete uğradığımız ve uğrattığımız; sorumsuzca savunduğumuz kibrimiz ile rest çektiğimiz hakkaniyet ve bir bayram sabahını feda etmemek adına bayram namazına gitmekten imtina eden kim varsa.

 

Yeri geldi mi köreldiğimiz ama toz konduramadığımız sonra da birbirimizi dolduruşa getirip, zahmetsizce kıydığımız ama bihaber iken kıyıldığımızdan.

 

Zaman aşımına uğrayan davalar gibi acılarımız. Zaman geçiyor ve geçiştiriyoruz sonra da zamkla yapıştırıyoruz kırmaya ne hacet kırılmakla iştigal kim ise.

 

Zoraki bazen ama pişkince.

 

Yansız gözüküp için için böldüğümüz, bölündüğümüz ve ondalık kesirlerden bile büyük hicaplara sahip olup da büyük bir tevazu eşliğinde görmezden gelinmesini arz ettiğimiz.

 

Bireysel kaygılarımız büyürken için için, noksan addedilen ne ise sosyal ölçekte bu da yetmezmiş gibi, eksiklerimizi güncelleyeceğimize artılarımızı daha yüksek boyutlara taşıma gayretimiz ile pekişen o göstermelik taarruzlarımız sonra da ağzımızdan düşmeyen pekişme sıfatları:

 

‘’Muhterem, harika gözüküyorsunuz.’’

 

‘’Sayenizde efendim.’’

 

‘’Neler yapıyorsunuz son zamanlarda?’’

 

Deyişler tüketiyoruz ve diyemediklerimizi mal ediyoruz birbirimize.

 

Sakıncalarını görmezden gelip seyrindeyken âlemin kuşbakışı oysaki iç benliğin zaruri gereksinimlerini de göz ardı edip. Misal mi arıyorsunuz? Sadece boca edin içinizi diğer bir deyişle ters yüz edin imgelerin dokunaklı tezahürü ile sadece yalın bir kelama sığının: İnsanlık gibi ya da sevgi belki de çok basit bir tefekkür ve eşliğinde sığındığınız şükür makamı.

 

Haddinden fazla yontulmaya ihtiyaç duyduğumuz ama kazık yutmuş bir gölgeye itibar edip de kaybolduğumuzdan bihaber bir o kadar kaybettiklerimizi görmezden gelip.

 

Zamanla sararan bir yaprak gibi: Kâh ağacın dalında kâh takvimin güne tekabül eden o zaman diliminde: gün gibi günlük gibi belki de gülümsemekle eşdeğer ya da kayıp bir zaman dilimini terennüm bilip andıklarımıza rahmet okuma gereksinimi bile hissetmediğimiz. Peki, gerçekten hissediyor muyuz yoksa bu da mı çalıntı bir rol belki de sahnenin en aykırı oyuncusu iken üstelik görünür görünmez demeden, içimizin fısıltılarını bastırıp bir rivayet gibi sırra kadem basmanın önceliğine vakıf.

 

Andığımız kadar anıldığımız.

 

Sevdiğimiz kadar sevildiğimiz.

 

Sevdiğimiz kadar kıymete binsek keşke.

 

Ya da boş bir dosya kâğıdına şerh düşsek ve yine adresimize postalasak iyi dileklerimizi hatta başka bir isme kayıt açsak yüreğimizde ve tutanaklara geçirsek kalabalık yalnızlığımızı; bayram gelmiş neyime, diyen bir maruzatı var iken kâinatın bir de önyargıların dipçiğine konmuş ürkek bir kuş gibi sekerken hayatın iniş çıkışlarında belki de asla maruzat bellemeyeceğimiz ama Yaradan her şeye çoktan vakıf iken.

Gülüm ÇAMLISOY

 

Yayınlama: 28.05.2018
Düzenleme: 28.05.2018 09:07
1.045
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.